14 Ekim 2018 Pazar

Leibnizci Kozmolojik Argüman Bazı İtirazlara Cevaplar ve Mutlak Yokluk

 Bu yazı daha önce yazdığım Leibnizci Kozmolojik Argüman yazılarına gelebileceğini düşündüğüm itirazları içermektedir. Bu iki yazıda gelebilecek çoğu itirazı değerlendirdim ancak eklemeyi unuttuğum 1-2 itiraz veya soru tadında bazı şeyler kalmıştı. Şimdi onlara bakalım.



 1- Evren oluşmadan önce fizik kuralları yoktu. Evren oluşmadan önce nedensellik de olmadığından evrene nedensellik atfedemeyiz. Evrenin bir nedeni olması gerekmez.


 Bu sorunun farklı cevapları var.


 1- Nedensellik mantık kuralıdır, fizik kuralı değildir.

 2- Evren nedensiz oluştuysa mutlak yokluktan ortaya çıkmalıdır. Bunun dışındaki her şey bir etki yapacağından evrenin bir sebebi olur.

 3- Ya da big bang öncesinde yine madde olduğunu varsayarsak(varsayma kısmı önemli) maddenin o halini de evren kavramı içine dahil edip rastgele dalgalanmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu görüşün önemli kısmı mekanik işleyen determinist bir süreç yoktur. Öyle olsaydı ezeli mekanik sistemin sonuçlarının da tamamlanmış olması gerekirdi(Yazıda değinildi). Ezelden beri var olan dalgalanmalar tamamen şansa bir dalgalanma sonucu evreni oluşturdular. Rastgelelik burada geciktirici faktör oynamakta.


 Nedensellik mantık kuralıdır, fizik kuralı değildir.



 Nedensellik fizik kuralı değildir. Öncelikle bu önemli bir detay. Nedensellik yazıda da değindiğim üzere ontolojik bir oluşumdur. Bu da nedenselliğin fizik kuralı değil fakat mantıksal bir yasa olduğunu gösterir. Fizik kuralları evrene içkindir. Farklı evrenlerde farklı fizik kuralları olabilir. Hatta kuantum dünyasında da farklı fizik kurallarının oluşumu da tartışılmıştır. Fizik kuralları maddenin özünde bulunan bir şey değildir. Yani maddeden bağımsızdır. Nedensellik mantıksal bir kural olduğundan varlığın olduğu veya oluşumu durumundaki her anda bulunur. Mantık kuralları varlığın, varoluşun, olguların oluşumundaki temellerde bulunur. Mantık kurallarını fizik yasaları gibi başka bir etkiyle uyulan bilgi gibi değil fakat oluş adına söylenebilecek her durumdaki temel prensipler olarak nitelemek mümkündür. Örnek olarak iki madde arasında maddenin diğerine ısı yoluyla enerji aktarması fizik kuralıdır ve dışarıdan bir etki maddeyi bu bilgiye/yasaya uyması için zorlamıyorsa bu aktarım olmaz çünkü aslolan maddedir ve maddenin soyut bir kavram olan bu fizik yasalarını yani bilgiyi kendinde taşıması beklenmez ama bir topun tüm yüzeyinin tamamının hem mavi hem beyaz olamaması çelişmezlik ilkesi uyarınca bir mantık kuralıdır ve bu kural bilgi ifade etmez. Daha çok oluşun kendisini açıklar ve mümkün olayları belirtir. Bunun dışındakiler ise tanımlanamayan imkansız şeylerdir. Belli bir nesneye karşılık gelmez. Yani topun mavi ve beyaz olamaması olguların var olmasının işleyişindeki bir sonuçtur. Bu şekilde olmayan bir olgu ise imkansızdır yani bir nesnesi yoktur. Bu olguların işleyişindeki temel prensipler, gözlemlenebilen ve akılla uyumlu, akılla bulunabilen, ontolojinin temelini oluşturan ve varlıkla beraber olan zıttında ise nesnesi olmayan tanımsız şeyler oluşturan bu ifadeler mantık kuralıdır. Nedensellik de böyle bir mantık kuralıdır. Varlığın olduğu her zaman nedensellik de olacaktır.


 Şimdi mutlak olarak yokluk kavramını düşünelim. Teistler için Allah ezelidir yani hep vardır ve sebebi yoktur. Materyalistler için madde ezelidir. Mutlak yokluk ise teist ve materyalistlerin kabul etmediği bir şeydir. Mutlak yokluk big bang öncesi değil hiçbir şeyin bulunmadığı durumdur. Mutlak yoklukta varlık olmaz. Dolayısıyla varlığın ilkeleri olan mantık kuralları olmaz. Varlık yoksa madde zaten olmayacağından fiziksel anlamda hiçbir şey yoktur. Metafizik olarak da hiçbir şey yoktur. Bu mutlak yokluktan bir şeylerin çıkması imkansızdır. Çıkan şeyin mantık kurallarına uygun olması gerekir. Bunu şu analojiyle desteklemek mümkün. Bir fabrikada elinde bir metal yığını var ve bu fabrikanın bu metal yığınını değerlendirebilmesi namına elinde hiçbir taslak, plan, tasarım uygulaması yok. Bu fabrikada bu metali işleyip pazara sürecek ya da işlemeden direk olarak çıkaracak kişi de yok ve bu fabrikada bu metalin çıkmak için başka bir kişiye ihtiyacı ya da işlenmesi gerektiği(nedensellik) de yok. Çelişmezlik ilkeside yok. Bu fabrikadan bu metal yığını çıkamaz. Metal yığını olarak da çıkamaz. Aynı şeyi yoklukta da düşünelim. Yoklukta hiçbir şey yok. Nedensellik de yok. Bu yüzden nedensiz bir şeylerin var olması gerekmez mi diye bir soru sorulabilir. Bu kısım önemli çünkü nedensellik neden ve sonucu gerektirir. Etki olmadan bir sonuç olmayacağını söyler. Nedenselliğin olmadığı durum ise nedensiz var olma değildir. Nedenselliğin olmadığı durumda neden sonuca etki edemez. Statik durum korunur. Mesela bir taş attınız o taş nedensellik yokken örneğin yerçekimini ele alırsak hiç yere düşmez. Enerji aktarımını ele alırsak o taşı hiç hareket ettiremezsin. Peki nedensellik yokken hiç etki olmaz ama nedensiz etkiler de olamaz mı? Öyle gözüküyor ancak bu yokluk kısmında işlemez. Diğer sorun ise o var olabilmesi istenen şeyin tanımlı olması gerekir. Bunun dışında her varlığın en az bir niteliği olmalıdır. Bu niteliğin kendisi de mutlak yoklukta olmadığı için böyle bir şey ve bu niteliği şekillendirecek şey de olmadığından bu var olamaz. Bu kısmı şu şekilde özetlemek gerekir.


 Mutlak yoklukta hiçbir şey yoktur. Nedensellik yoktur bu yüzden bir şeyin etkisiyle bir şey olacağı iddia edilemez. Ancak bir şeylerin nedensiz olacağı da iddia edilemez. Çünkü nedensiz de olsa bir şeyin var olması bir oluşum yani olgudur. Eğer mutlak yokluktan rastgele veya mekanik(her ikisi de bir sistem gerektirir ve yoklukta olamazlar ama şimdi öyle düşünelim) bir şekilde bir şeyler ortaya çıkıyorsa yoklukta bir oluş var demektir. Yani yoklukta mekanik veya rastgele ya da biz buna direk sistemsiz bir şekilde var olan-sistem de yok- şeyler olamaz. Çünkü yoklukta bu şekilde bir var oluş olgu demektir ve yoklukta bir olgunun olması da imkansızdır. Bu oluş sistemsiz ve tamamen kendisi dışındaki her şeyi yok saysa bile bu yokluktan çıkamayacağı anlamına gelir. Üstelik bu yoklukta yokluk vardır o yüzden yokluk yoktur gibi kelime oyunu tarzında bir çıkarım değil bizzat olguların yani ontolojinin temeli olan bir şeyin yokluktan çıkmasının imkansızlığı üzerinedir. Yokluktan bir varlığın çıkması demek yoklukta bir olgunun gerçekleştiği ve bu olgunun kendisinin de ifade edilen bir olgu bir varlık oluşu anlamına gelir. Bu yokluğun maddeyi var edip kendisini yok ettikten sonrayı ifade etmez. Bizzat yokluğun var oluşu anına denk gelir. Var oluşu yokluk ve başlangıç arasında bir köprü kabul edersek var oluş olduğu an varlık olmuş yokluk bitmiş olur. Ancak bu olay yokluk ve varlık arasında eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir. Yani yokluk durumundayken var olmuş ama var olduğu gibi yokluk bitmiştir. Bizzat yokluk varken gerçekleşen bir olgudur.


XX: Yazının bu kısmı yokluğun zamanı içerdiği anlamına gelmemeli. Yoklukta zaman yoktur ancak bir şey var olduğu an süreç atar. Burada nedensellik devreye girer ve nedensellik eş zamanlı gerçekleşir. Yani var oluş ve zaman eş zamanlı olarak var olurlar. Böylece yoklukta zaman olmaz. Bu zamanı aşkın olan Tanrı'nın zamanı nasıl yarattığına dair soruya verilen bir cevaptır aynı zamanda. Fikir vermesi açısından yazdım. Çünkü bu kadar kısa şekilde anlatılması pek sağlıklı olmayabilir.


 Yokluk süreç ya da mekan değil varlıksal bir durum olduğundan süreç sonrası oluşan durumun yokluktan gelmediği şeklinde anlaşılmamalı. Demek istediğim yokluktan bir şey çıkınca zaten yokluk yoktu varlıkla birlikte eş zamanlı bir şey çıktı ifadesi yanlıştır. Yokluğu akıp giden bir zaman veya sınırları olan bir yer gibi düşünmek hatalıdır. Yokluk durumunda bir şey ortaya çıktığı zaman bu oluş yokluğa aittir. Doğru bir şey yokluktan ortaya çıktığı zaman yokluk yok olur ama bu ortaya çıkan şey hiçbir mantık yasasının ve varlığın olmadığı bir durumdan yani yokluktan çıkmıştır ve yokluğa ait bir oluştur.


 Üstelik yokluktan var oluşun getirdiği başka sorunlar da vardır. Bir şeyin olabilmesi için onun en az bir niteliğe sahip olması ve bir nesnesi olması gerekir. Bu da onun mantık kurallarına uyması gerektiği anlamına gelmektedir. Örneğin yuvarlak bir kare yoktur. Yuvarlak kare ifadesi iki kelimenin yan yana geldiği ve başka hiçbir şeyi ifade etmeyen bir ifadedir. Adadadad kelimesinden hiçbir farkı yoktur. Çünkü bu da saçma ve anlamsızdır, bir şeye karşılık da değildir. Yokluktan adadadad diye bir şey çıkabilir mi? Hayır, çıkamaz. Çünkü adadadad diye bir şey yoktur. Buradaki adadadad ifadesi bu kelimenin çıktığı ses veya harflerle ifadesi değildir. Bu ses ve harflerin nesnesi vardır. Gerçek olan şeylerdir. Bahsettiğim bizzat adadadad'ın kendisidir. Bu şey gerçekte var olamaz çünkü var olması için bir nesneye sahip olması ve dolayısıyla mantık kurallarına uyması gerekir. Bu da yokluktan eğer bir şeyler çıktığını varsayarsak onun mantık kurallarına uygun olması gerektiğini gösterir. Demek ki yoklukta mantık kuralları işler. Bu kural var olan şeyin mantık kurallarına uygun olması gerektiğinden ziyade tanımsız bir şey var olamaz kuralıdır. Ayrıca bir şeyin var oluşu için en az bir niteliğinin olması da gereklidir. Yokluktan çıkan bir şeyin var olması için niteliğinin olması gerekir. Yoklukta ise hiçbir nitelik ve bu niteliği şekillendiren mekanizma yoktur. Yokluktan çıkan bir şeyin niteliği olmak zorundadır. Bu da yokluktan çıkan şeylerin bu mantık kuralına takıldığını gösterir.


 Dikkat edilmesi gereken nokta yoklukta "Hiçbir şey kendi potansiyelinden fazlasını veremez ." ilkesinin de olmadığıdır. Bu yüzden yokluktan bir şeyler çıkacağını iddia eden birisinin bu ilkenin de yoklukta olmadığını kabul etmelidir. Eğer yokluktan anladığımız şey mantık kurallarının olduğu ve diğer hiçbir şeyin olmadığı durum ise zaten "Yokluktan yokluk çıkar, hiçbir şey kendi potansiyelinden fazlasını veremez." ilkeleri gereğince yokluktan yokluk çıkması gerektiğini kabul etmek zorundadır. Kendi potansiyelinde fazlasını verememe fizik kuralı değildir. Potansiyel ise maddi olarak enerji anlaşılmamalıdır. Bu yüzden yokluktan çıkan şeylerin nitelik sahibi olmaları eğer potansiyel ilkesinin de olmadığını kabul edersek fazla şaşırılması gereken bir şey değildir. Ancak burada vurgulanan nokta yokluktan nitelik sahibi şeylerin çıkması değildir. Yokluktan çıkan şeylerin niteliğinin olması gerekliliğidir. Yani yokluktan niteliksiz şeyler çıkamayacağı için yoklukta oluşan bu var oluş bir mantık kuralına uymak zorundadır. Yokluk niteliksiz şeyler çıkaramaz. Bu da yoklukta yine başka bir ilkenin geçerli olması gerektiğini gösterir.


 Yoklukta "Hiçbir şey kendi potansiyelinden fazlasını veremez." ilkesinin olmadığı da kabul edilince yokluktan bir şeylerin çıkması-yukarıda sayılan sebepleri tamamen göz ardı etsek bile-imkansızdır. Çünkü potansiyelden fazla verememenin olmayışı illa ki bir şeyler verileceği anlamına gelmez. Bizzat oluşun yani bir şeyler vermenin kendisi de bir ilkeyi, olguyu gerektireceğinden yoklukta da hiçbir ilke ve olgu olmadığından yokluktan hiçbir şey çıkamaz. Ancak yokluktan hiçbir şey çıkamaz ise yokluk kendi olmayan potansiyelinden fazlasını veremiyordur. Hiçbir şeyi veremeyen yokluk durumunda hiçbir şey kendi potansiyelinden fazlasını veremez ilkesi vardır. Bu yüzden mutlak anlamda yokluk yoktur. Mutlak yokluğun gerçekte olmaması değil bizzat farklı mümkün durumlarda ya da potansiyel olarak da yokluğun olamayacağı vurgulanmaktadır. O yüzden bir şeylerin var olması zorunludur.(Zorunlu varlık) Çünkü mantık kurallarının olduğu bir yokluk düşünsek bile bu yoklukta mantık kurallarını şekillendiren, oluşturan ve onları varlığın temeline oturtan yani mantık kurallarının temelini oluşturduğu şeylerin kendileri(varlıklar) olmak zorundadır.


 Yoklukla ilgili son bir şey şu an maddenin zaman ve mekanı içkin olduğu yani maddenin var oluşuyla birlikte zaman ve uzayın olacağı bir gerçektir. Bu durumda madde zaman-mekanla nedensel ilişkiye girer. Bu da yokluktan şu anki madde çıksaydı zamanı ve mekanı gerektirecekti demektir. Yokluktan çıkan maddeler nedenselliği gerektireceğinden yoklukta nedensellik dışı madde oluşamaz. Soyut varlıkları nedensellikten muaf tutup(aslında tutmak doğru değil) maddeyi nedensellik içinde görüp yokluk rastgele olarak iki tür varlık da çıkarıyor demek yine yokluğa rastgele bir sistem atfetmektir. Üstelik rastgelelik en temel mantık kurallarından biri olan yeter-sebeple de çelişmektedir.(Buridan'ın eşeği). Bu şekilde rastgeleliğin kendisini bizzat yokluk kavramı dışında da kabul etmek için bir sebep yoktur ve sağduyuya da tamamen terstir. 


 Etrafta gördüğümüz her şey mantık kurallarına uygundur. Yokluktan çıkan şeylerin mantık kurallarına uygun olması zorunlu değildir(Yukarıda gösterdiğim gibi aslında zorunludur ancak mutlak yokluk olsaydı böyle bir şey olmak zorunda değildi.). Örneğin çelişmezlik ilkesine ters şeyler de olabilirdi. Bu da aslında yokluğun mutlak olarak olmadığına dair etraf ve gözlemden getirilen bir delildir.


 Mutlak yokluğun olmadığını gösterdim. Bu kısım sanırım ilk iki maddenin iyi bir açıklaması olmuştur.


 Mutlak yokluk yoktur. Mantık kuralları evreni aşkındır ve evrenden oluşmadan da vardı. Nedensellik mantık kuralıdır. Evren nedenselliğe tabidir. Eğer nedensellik fizik kuralı olsaydı, fizik yasalarını aşkın olan varlıklara işlemeyecekti. Oysa ezeli ve ebedi bir Tanrı'ya inananlar onun iradesinin de ezeli olduğunu kabul edenler Tanrı olmasaydı onun iradesinin de olmayacağını bilirler. Görüldüğü üzere zamanı aşkın ve süreç geçirmeyen Tanrı onun iradesine sebeptir. Yahut herhangi bir soyut varlığı düşündüğümüzde de onunla nedensel bir ilişkiye gireriz. Düşünceler de bizzat soyut varlıklar olduğu için düşünceler de buna dahildir. Bu örnekler nedenselliğin mantıksal bir yasa olduğunu destekleyen örneklerdir. Aynı şekilde çelişmezlik de bir mantık yasasıdır.


 Big bang öncesinde yine madde olduğunu varsayarsak(varsayma kısmı önemli) maddenin o halini de evren kavramı içine dahil edip rastgele dalgalanmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu görüşün önemli kısmı mekanik işleyen determinist bir süreç yoktur. Öyle olsaydı ezeli mekanik sistemin sonuçlarının da tamamlanmış olması gerekirdi(Yazıda değinildi). Ezelden beri var olan dalgalanmalar tamamen şansa bir dalgalanma sonucu evreni oluşturdular. Rastgelelik burada geciktirici faktör oynamakta.


 Nedensellik mantık kuralı olduğundan indeterminist bu model oyuna baştan 1-0 yenik başlamakta. Bunun dışında evren oluşmadan önce ne olduğunu bilmiyoruz. Eğer evrenle birlikte zaman ve mekan da var olduysa bu evrenin nedenini madde dışında aramamız gerektiği anlamına gelir. Ancak evrenin nedeninin maddede aranması için öncelikle evrenin nedeninin madde olduğunun bilinmesi gerekir. Bu bilinemeden bu şekilde evreni açıklamanın bir değeri yoktur. Sadece Leibnizci veya başka kozmolojik argümanlara itiraz şeklinde getirilebilir. O da mümkün bir olayın gösterilerek argümanı devre dışı bırakma amacıyla yapılması şeklinde olabilir. Ancak bu itiraz nedenselliği devre dışı bırakarak çok büyük bir sorunu içeriyor kendi içerisinde. Bu itirazda bahsedilen indeterminizm ontolojiktir. Gözlemlerin belirleyemediği bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir belirlenimsizlik(indeterminizm) söz konusu değildir. Ontolojik indeterminizm içeren bu itiraza göre hiçbir şekilde belirlenebilen bir şey yoktur. Çünkü belirleme fiilinin öznesi ve nesnesi yoktur. Tamamıyla rastgelelik üzerine kuruludur. İşleyen mekanik bir süreç olmadığından parçacıkların hareketleri hiçbir şekilde belirlenemeyen ve bir nedeni olmayan hareketlerdir. Bu rastgele hareketler sonucu evrenin oluşabileceği iddia edilir. Ancak bu parçacıklar da en nihayetinde maddedir ve zaman-mekana tabidirler. Bu da onların zamana ve mekana içkin olduklarını dahası zaman ve mekanla nedensel ilişkiye girdiklerini gösterir. Aynı şekilde evrene içkin olan bu maddelerin nedenselliğe tabi olmaları gerekir. Ezeli olsalar bile onların hareketlerini ve farklı davranışlarını etkileyen etmenler olmalıdır. Rastgele dalgalanmalar temel bir mantık kuralı olan ve oluşun olduğu her vakit olan nedenselliğe terstir. Bu yüzden bu itiraz da geçerli değildir. Ayrıca başka bazı sorunlar da vardır.


 I- Nedensellik temel bir mantık kuralıdır, bu yüzden rastgele dalgalanma olamaz. Mutlaka bir sebep olmalıdır. Çünkü bu varlıklar akıl, irade ve bilince sahip değiller. Hareketlerini belirleyen başka bir sebep olmalı. Çünkü sebepleri kendinde olamaz. Sebep olursa bu onu işleyen mekanik bir sisteme çevirir. Bu da onun ezeli olması halinde tüm hallerinin ve süreçlerinin ezelde tamamlanması anlamına gelir.


 II- Rastgele dalgalanmaları kabul edersek bu rastgele dalgalanmalar en başta uzay-zamanla nedenselliğe tabi olacaklar ardından da örneğin big bangi oluşturanlar bu dalgalanmalarsa big bang'e neden olacaklar. Bir sebebi olmayan bu dalgalanmalar nedenselliğe aykırıdır. Bunun dışındadır. Bunun dışında olan şeyler, bir şeyin sonucu olmayan şeyler bir şeye neden de olamazlar. Bu varlıklar akıl, irade, bilinç, bilgiye de sahip değillerdir. Bu yüzden hiçbir şeyin sonucu olmayan yani nedensiz olan Tanrı'nın her şeye neden olmasıyla karıştırılmamalı. Tanrı; akıl, bilinç, irade ve sonsuz ilim sahibidir. Üstelik Tanrı'nın yaratmasındaki sebep onun sonsuz kudreti ve ilmidir. Tanrı'nın varlığı sebepsizdir, ezelidir. Ezelden beri varlıklarını kabul ettiğimiz hayali parçacıkların varlığını bir sebebe bağlamıyoruz. Onları da Tanrı gibi ezeli kabul ediyoruz. Ancak bu parçacıkların işleyişinde nedensellik yok ise bir şeye neden olamayacaklardır. Tanrı'nın işleyişinde bile örneğin onun yaratmasında onun kudretinin sebep olduğunu kabul ediyoruz. Bunda bir sorun yok ama parçacıkların işleyişinde nedenselliği kabul etme gibi lüksümüz yok o zaman rastgele dalgalanma itirazı çöker. Ayrıyetten Tanrı'nın işleyişinde nedenselliği kabul etmesek bile o akıl, irade, bilinç ve ilim sahibi olduğundan bir sorun çıkmayacaktır. Çünkü bu nitelikler kendinde sebebi oluşturur. Oysa ki madde de bunlar da yoktur. Yani hangi durumu ele alırsak alalım iki farklı durumda da maddenin kendinde sebebi olamayacağı ve bundan dolayı da eğer nedenselliğe tabi değillerse bir şeyin sonucu olmadıkları gibi nedeni de olamayacakları gözükmekte. Bu yüzden rastgele davranan hayali parçacıklarımız gerçek olsalar bile bir big bang oluşturamazlar.


 III- İndeterminist parçacıklar big bang oluştursa bile determinist bir evren oluşturamazlar. Objektif indeterminist yani tamamen belirnenimsiz ve nedensellik üzerinden çalışmayan bir varlığın ki bu imkansızdır bir evreni oluşturduğunu hayal etsek bile bu evrenin determinist bir evren olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalırız. Kuantum dünyasında ontolojik indeterminizm olsa bile bu nedenselliğe bir zarar vermez daha doğrusu veremez. Bu ontolojik indeterminizm bize sadece bu hareketlerin nedeninin madde olmadığını bu sebepleri madde dışında aramamız gerektiğini gösterir. Bu yüzden en nihayetinde kuantum dünyası da evren de deterministtir. Bu determinizm bilgi eksikliğinden kaynaklı indeterminizmle uyuşturulabilir ama tamamen sebepsiz varlıksal bir indeterminizmle uyuşturulamaz. Nihayetinde madde üstü sebebin ne yapacağını bilemesen bile onun bir sebep olduğunu bilirsin. Böylelikle işleyişin determinist olduğu anlaşılır. Nedenselliğe uymayan bir varlığın birden bire big bang sonrasında bu ilkeye uygun hale gelmesi beklenmeyen bir durumdur. Rastgele ve sebepsiz dalgalanan bir şeyin zaten bir etkiye tepki veremeyeceği ortadayken big bang gibi bir olayın bunu sağladığı iddia edilemez. Bu durum fiziksel bir hal değil varlığın oluşundaki temel olduğu için hiçbir şekilde bahsedilen determinist evrene atlama olayı da gerçekleşemez. Nedensiz varlığın nedensiz şekilde determinist olup da başka şeyler olmaması örneğin her şeyi(bilip bilinmeyen) var etmemesi ya da bambaşka oluşlara yönelmemesi ortadayken sadece oluşundaki mantıksal bir işleyişi değiştirmesi de imkansızdır. Bu yüzden indeterminist şekilde oluşan bir evrenin determinist işlemesi mümkün değildir.


3- Nedenselliği Allah'a uygulamamak


 Allah'ın nedeni ne? Basitçe sebebi olmayan bir şeye sebep sormak bekar birisine eşin kim diye sormak gibidir. Tanımlı bir şeye karşılık gelmez. Ana yazım Leibnizci Kozmolojik Argüman temel Leibnizci argümandan biraz farklı. Leibniz'in ortaya attığı argüman benim bahsettiğim şekilde değil. Leibniz'in kullandığı zorunlu ve mümkün varlık kavramlarını alıp Kelam argümanıyla bir sentez yaptım. Zorunlu varlıktan bahsederken ise mümkün varlıkların her birinin bir sebebinin olması ve bu yüzden en uç zincir(bu zincir sonsuza kadar gitse bile fark eden bir şey yok.) de mutlaka zorunlu varlığa dayanması gerekir demiştim. Zorunlu varlığa sebeplerin en başı diyerek mümkün varlıklardan yola çıkarak ulaştım. Bu yüzden Allah'a keyfi olarak bir zorunluluk atfetmiyor, mümkün varlıkların ve oluşun kendisinden yola çıkarak zorunlu varlığa ulaşıyordum. Bu yüzden bu sebep zincirinin nedenselliğin getirdiği mantıki bir kural olarak başta zorunlu bir varlık olmalıdır. Üstelik nedensellik var olmaya başlayan şeylerde sebebin kendinde olamayacağına başka bir sebep aranması gerektiğini söyler. Var olmaya başlamayan ezeli ve ebedi bir varlık için bu soruyu sormak bekar birisine eşin kim diye sormaktır. 


4- Tek bir nedene bağlamak



 Argümanın sonucunda bir yaratıcıya olan gereksinim gösterildikten sonra yaratanın neden tek bir Tanrı olduğu sorulabilir. Bu argüman öncelikle 3 semavi dinin İlah'ını tek başına kanıtlayan bir argüman değildir. Bu argümanın ortaya koyduğu şey basitçe ilk sebebin ve yaratıcının akıl, irade ve kudret sahibi olması gerektiği yani bilinç ve zihin sahibi bir varlık olduğudur. Birden fazla Tanrı'nın yarattığına inanan politeist görüş veya bu evrenin simülasyon olduğu, laboratuvarda oluşturulduğu gibi görüşler-politeist görüş, simülasyon ve evren yaratan fizik profesörü görüşünden çok daha mantıklıdır kanımca- bu argümanın çürütmek istediği şeyler değildir. Bunlar Tanrı'nın sıfatları konusuna girer. Dini metinlerin, vahyin ve Tanrı'nın sıfatlarının birlikte ele alınması gereken başka bir konunun özüdür. Burada ifade edilen ise ilk ve zorunlu varlığın mekanik olamayacağı, bu yüzden madde olamayacağı, irade, bilinç ve kudret sahibi olması gerektiği, rastgele ve sebepsiz dalgalanmalara ithafen maddenin olamayacağı veya madde dışında herhangi bir nedensiz ve rastgele oluşumun olamayacağıdır. Bu yüzden black and white fallacy denilen sadece iki şıktan birinin seçilmesi gerektiğini söyleyen mantık hatası da buraya itiraz olarak getirilemez. Çünkü ele alınan konuda sadece iki şık varsa ve diğerleri imkansızsa bunun bir anlamı olmayacaktır. Ancak bahsettiğim gibi burada iki şık olmasa bile kalan tüm şıkları elediğimiz için herhangi bir sorun bulunmuyor. Sadece madde ve Tanrı ikilisini ele almayıp, evrenin hiçlikten çıkabileceğine dair veya ezeli olup da rastgele olarak meydana gelen bilinçsiz ve iradesiz evren modellerinin imkansızlığını da ortaya koydum. Biraz önce dediğim gibi ezeli ve rastgele modele illa maddeyi koymak da gerekmez. Bu tamamen farklı bir soyut sebep de olabilir. Bu yüzden o ihtimaller de elenmiş olur. Nihayetinde argümanda da bahsedildiği gibi ilk sebebin zorunlu olmasının yanı sıra iradeye sahip olması gerekliliği de gözükmekte.